Sazımda İnleyen Tel Olmalıydın...
Şu gönlümün engin denizlerinde, Ömrümce batmayan sal olmalıydın. Kalbimin enderin, sıcak yerinde, Kök salıp yeşeren dal olmalıydın. Ne bir sefam oldu, ne hayat sürdüm, Gözlerim yoruldu, çok çile gördüm, Yaşam duvarını acıyla ördüm, Ağzıma tat veren bal olmalıydın. Leylâ'nın sırrına erip gelerek, Mecnunun gözünden yaşı silerek, Çölün ortasından çekip alarak, Karalı başıma al olmalıydın. Seller gibi akıp, coşup çağlayıp, Elini elime sıkı bağlayıp, Kokunu salarak, huzur sağlayıp, Hazan da açılan gül olmalıydın. Işık saçmalıydın yıldızlar gibi, Canımın cananı, bir tek sahibi, Düştüm denizlere görünmez dibi, Uzanıp tutacak el olmalıydın. Güzümden içeri efkarla dolup, Bağımdan otları kökünden yolup, Şu bozlak dilime bir türkü olup, Sazımda inleyen tel olmalıydın. 19 Haziran 2008 İstanbul
Mustafa USTA
|
Bu şiirin hikayesi:
Dostlar bu defa hikayemi değiştirdim. Ve hayaldeki sevgiliye seslendim.
Ah be gülüm, Sen olmalıydın hep adına şiirler yazdığım. Hep sen kalmalıydın Gönlümün hazan bağında solmayan bir gül gibi... Tutmalıydın, düştüğümde elimden. Çekip çıkarmalıydın bu acı denizinden... Kalkmalıydı aradaki sınırlar, Çözülmeliydi bir bir yollar... Gelmeliydin... Gelmeliydim... Sen beni sevmeliydin... Ben de yoluna ölmeliydim...
Hani bir hikaye vardır:
Gencin biri ağasının kızına aşık olur Ve arkadaşlarıyla dertleşiyordur. Aşkını haykırıyor, sevinçden göklere uçuyordur.
Arkadaşlardan biri sorar, ''Yav kızın haberi varmı? '' der.
Genç aşık döner arkadaşına ve,'' Gadasını aldırırım, hiç ona söylermiyim sevdiğimi? '' der.
Selamlar, saygılar |