YAPRAKLAR KONUŞUYOR
Bir sonbahar sabahı, gezintiye çıkmıştım
Bu çileli dünyada, yaşamaktan bıkmıştım.
Farkında olamadan, yolum varmış bir parka
Yorulmuştum, oturdum, yakınımda bir banka.
Cıvıl cıvıl kuş sesi, her tarafı sarmıştı
Bulunduğum girdaptan, usulca çıkarmıştı.
Birdenbire irkildim ağaçların sesinden
Hışırdadı yapraklar, rüzgârın nefesinden.
Kulak verdim; baktım ki, yapraklar konuşuyor
Ağaçlar da Allah’ı zikirde yarışıyor.
Diyorlardı; yokluktan, varlığa el uzattık
"OL" emriyle süslendik, tabiata renk kattık.
Dal, budak verdi bize, bizi her an besledi
Rengârenk çiçeklerle, meyvelerle süsledi.
Biz de topraktan geldik, toprağa gideceğiz
Rabbim izin verirse, yeniden biteceğiz.
Yaprak düştü birinden; belli ki ağlıyordu
Kuşların sessizligi içimi dağlıyordu.
Libas-ı ilâhîyi giydirip her fikire
Girdim SIR kapısından, daldım bir tefekküre;
Gâyesiz yaşar iken; canımdan bezmiş, bîzar
Açıldı giz perdesi, çok şey oldu aşikâr;
Bu âlemde ne varsa, zikrederken Allah’ı
İnsanoğlu, maddede, aramakta ilâhı.
Dile sermaye olmuş, dedikoduyla gıybet
Ne büyük günah bunlar! Ne yazık ki hakikat.
Yalan üstüne yalan, zinâ üstüne zinâ
Dayanmaz bu zillete, çelikten olsa bina.
Helâl bir lokma için kılı kırka yarmalı
Yine de en sonunda bir âlime sormalı.
Ne saygı var, ne sevgi; büyük, küçük bir âlem
"Komşu" olmuş akraba, komşu ise; "elâlem"
Nesiller yetişiyor, Yaradan'ı bilmeden
Secdeye baş koymadan, rükûya eğilmeden.
Bir evlat ki; ne haya, ne edep var, ne de ar
Bir evlat ki, canavar; Allah’ı eder inkâr.
Vicdansızsa bir evlat, ve dininden bîhaber
Bağırır çok geçmeden; “Hey moruk, artık geber!”
Gaflet sarmış her yanı, herkes zevk-ü safâda
Bir de dert yanıyoruz, her çilede, cefâda.
Türlü türlü nimetler; ye, iç, yat, kalk, yine ye
Sanki geldik dünyaya; yemeye, eğlenmeye.
Şeytan - nefis el ele, kalplere kurmuş pusu
Ne ALLAH sevgisi var, ne cehennem korkusu.
Böyle giderse, sonuç, elbet olmaz selâmet
Yapılacak şey belli; tefekkür ve nedâmet!
Davran! Mü'minim diyen; kaldır Kur-an´ı raftan
Dön kıbleye! Secde et! Ayrılma doğru saftan.
Ömür dediğin ne ki; bir solukta akıyor
Hangi yöne kaçsan da, yol mezara çıkıyor!
Her tik-tak ettiğinde, "ölüm var" diyor saat
Bir ALLA'a kul olmak! Vazife bu, bu sanat.
imansız gönüllere "koca dünya" dar olur
Haddini bilen kula, Yaradan'ı yâr olur.
Nedâmetle açılan riyâsız el boş dönmez
Allah'ı anan kalpler, nurdan ışıktır, sönmez.
Olmak istemiyorsan, mahşerde üryân, yoksul
Yunus olman gerekmez, ol yeter ki Hakk’a kul!
Emanet canın ile nereye kaçacaksın?
Unutma! Sen de sana, bir tabut seçeceksin.
Çürür tenler kabirde, düşen yaprak misali
Mahşerde can üflenir, verilir eski hali.
Kurulur mizân günü, tartılar, teraziler
Filim şeridi gibi seyredilir maziler.
Ne rüşvet geçer akçe; ne torpil, ne de hile
Tövbe için çok geçtir, yalvarmaksa nafile.
Öyle müthiş yerdir ki, "mahşer" derler oraya
Er, ya da geç, kaçış yok! Gireceğiz sıraya.
Gözler korku içinde, gördüğüne şaşacak
Ağızlar mühürlenip, âzâlar konuşacak.
Şehit ve peygamberler mahşerde mahzûn olmaz
Cennet ehli kulların, yüzü sararıp solmaz.
İnkârcılar... kâfirler...cehennem yolcusudur
"Yokluk" bu yolcuların, tek ümîd, arzusudur.
Sonu yok, arkası yok; yanar, tekrar yanarlar
Beyhûde geçen ömrü eyvââh ile anarlar!
Taş ile insan olur cehennemin ateşi
Yakar teni kavurur ol mahşerin güneşi.
Perişan gönüllerde, demini alır keder
İşte o zaman bir DOST, "buradayım, korkma" der.
Âlemlerin Resûl'ü bırakmaz ümmetini
Secdeye durduğunda, HAKK bilir niyetini.
Rabb'inden nidâ gelir! Kalk ayağa Habib'im!
Güllerin efendisi! Ey Resûl'üm! Ey Nebim!
Affettim; hatırına, ümmetin senin olsun
Ne hüzünlensin kalbin, ne de gül yüzün solsun.
Ey gafil, kendine gel! Zikret daim Allah’ı
İnşaallah görürsün, sen de Cemâlullah´ı.
"Ömür" denen sermayen; boşa harcamaktasın
Uçurumdan düşmeye, çok yakın; ramaktasın!
Kaptırmışsın kendini,şu dünyanın çarkına
Ak düşmüş saçlarına, varmıyorsun farkına.
İmtihan dünyası bu, görev vermiş bize Hakk
Varsa bilmediğin şey; aç Kur-an'ı, O’na bak!
Yaşamalı gönülden, bir de tebliğ etmeli
İdrakine her asrın, İslam'ı söyletmeli.
Çok engeller olsa da, azim ile aşmalı
Gâye, Hakk'ın rızâsı; hedefe ulaşmalı.
Tevekkülü bilenler etmez çileye hayret
Sabreden için her dert, günahlara keffaret.
Tamah etme fazlaya, kanaatte huzur bul
Dünyanın çilesini sırtından atıp, doğrul!
Okumayı bilene Kâinât yaprak yaprak
Zirvelere çıksan da, girecegin yer toprak!
Sanma ki bu âlemde bakî kalan bir kul var,
Bu meydandan mahşere gidilecek tek yol var!
Yaradana kul olmak! Bu olmalı tek gâye
İmân ile son nefes: budur en büyük pâye!
Gerisi hep hikâye; böyle diyor her mezar
Bir gün bir taş üstünde senin de adın yazar!
Ne mutlu! Kutlu yolun, yolcusu olanlara
Acırım! Bu Hakk yolda, geride kalanlara.
Allah yolunda ölen, gönüllerde diridir!
İsyân ile ölene, akıbet zemherîdir!
Ömrüm beyhûde geçip, hâlim olmadan harâb
Uyandır bu gafletten, bağışla bizi Yâ Râb!
Anladım, ömür geçmez, hayata darılarak
Mutlu oldum böylece, İslâm’a sarılarak…
Kurtuluş secdelerde, rükûlarda, kıyamda
Ey derde düçâr insan! Bil ki huzur Islam'da
Kıl beş vakit namazı, hayat bulmasın günah
Şaşırıp da arama, kendine başka ilah!
Okunuyordu ezan, kalktığımda ben banktan
Ne büyük ibret aldım, düşen bir tek yapraktan.
Ne Mutlu! Bu kıssadan, bir hisse alanlara
Ne Mutlu! Bir Allah’a, secdede olanlara...
Mecit AKTÜRK